Emaar SkyView’ın ufuk çizgisinde yer alan İstanbul’un en önemli simge yapıları hakkında öğrenmeniz gereken her şey bu rehberde.
Galata Kulesi
Unesco’nun ”Dünya Geçici Miras” listesinde yer alan Galata Kulesi, Bizans İmparatorluğu döneminden günümüze kadar orijinalliğini büyük ölçüde koruyan ve İstanbul’un sembollerinden biri haline gelmiş mimari bir yapıdır. Ceneviz surlarının bir parçası olarak inşaa edilmiştir ve uzun dönem yangın gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır.
Galata Kulesi’nin tarihine detaylı bir şekilde bakarsak; geçmişi 6. yüzyıla kadar uzanmaktadır. İlk olarak Bizans İmparatoru Anastasius tarafından ahşap olarak inşa edilen kule, 1348 yılında Cenevizliler tarafından yeniden taş olarak yapılmıştır. O dönemde “Christea Turris” (İsa Kulesi) adı verilen kule, İstanbul’un savunma yapılarından biri olarak kullanılmıştır.
Osmanlı döneminde de stratejik bir noktada bulunan Galata Kulesi, yangın gözetleme kulesi ayrıca zaman zaman hapishane, depo ve gözlem noktası olarak da kullanılmıştır. 63 metre yüksekliğinde, dış çapı 16,5 metre ve 10 bin ton ağırlığında olan bu yapı, İstanbul’un eşsiz panoramik manzarasına sahiptir. Taş bloklardan yapılmış sekizgen planlı bir yapıdır.
Kanunu Sultan Dönemi’nde hapishane, III. Murad döneminde yangın gözlem noktası olarak kullanılmış, IV. Mehmet döneminde çıkan büyük bir yangın sonrası ise restore edilmiştir. Yapının en çok bütünleştiği ve filmlere konu olan hikayesi ise 17. yüzyılda gerçekleşmiştir. Hezarfen Ahmet Çelebi, Galata Kulesi’nden Üsküdar’a kadar kendi yaptığı kanatlar ile uçmayı başarmış ve bu olay, Osmanlı’nın bilimsel gelişmelerine dair en dikkat çekici olaylarından biri olmuştur.
Galata Kulesi Beyoğlu’nda konumlanmış ve günümüzde ise müze olarak kullanılmaktadır. Kuleyi gezerek tarihi geçmişi keşfederken, şehrin en yüksek noktalarından biri olan terastan İstanbul’u izleyebilirsiniz.
Adalar
İstanbul’un sembollerinden biri olan Adalar ilçesi; yaz aylarının vazgeçilmez lokasyonlarından biridir. Toplam 9 adadan oluşan Adalar ilçesi Prens Adaları (Prince’s Islands) olarak anılmaktadır. Büyükada, Heybeliada, Kınalıada, Burgazada, Sedef Adası, Yassıada, Sivriada, Kaşık Adası, Tavşan Adası ve Vordonos Adası olmak üzere toplam 9 adadan sadece 4’ünde ulaşım ve yerleşim izni bulunmaktadır. Büyükada, Heybeliada, Kınalıada, Burgazada’ya İstanbul’un hem Anadolu hem de Avrupa yakalarından ulaşılabilmektedir. Balık restoranları, begonvillerle kaplı sokakları, plajları ve şehirden izole müzeleriyle Adalar, İstanbul’un vazgeçilmez lokasyonlarından bir bütün oluşturuyor.
Sultanahmet Camii
Sultanahmet Camii, Sultan 1. Ahmed’in talebi üzerine Sedefkâr Mehmed Ağa tarafından 17. yüzyılda (1609-1617) inşaa edilmiştir. İstanbul’un simge yapılarından biri olan bu önemli eser, İstanbul’un en büyük boyutlu sultan camiisidir. Dönemin kendine has sanat anlayışını temsil eden çiniler; sedef işlemeler ve hat bezemeleri bulunmaktadır. Mavi Cami olarak da bilinen bu eser İslami tezyinat sanatı açısından tarihi bir örnek teşkil etmektedir.
I. Ahmed, Ayasofya’nın ihtişamına eşdeğer ve hatta daha büyük bir ibadet alanı yapılması amacıyla bu caminin inşasını başlatmıştır. Sultanahmet Camii, İstanbul’un tarihi yarımadasında, Ayasofya ve Topkapı Sarayı ile aynı doğrultuda yer alır. Bu konum, camiye büyük bir manevi ve kültürel değer kazandırmıştır.
Sultanahmet Camii, Osmanlı mimarisinde altı minareye sahip tek cami olarak inşa edildiğinde büyük yankı uyandırmıştı. Ancak, o dönemde Mescid-i Haram (Kâbe) de altı minareye sahipti ve bu durum bazı eleştirilere neden olmuştur. Osmanlı padişahı I. Ahmed, bu eleştirileri gidermek ve Kâbe’yi İslam dünyasında üstün bir konumda tutmak amacıyla Mescid-i Haram’a yedinci bir minare eklenmesini emretmiştir.
İç mimarisine baktığımızda ise caminin içi, 260’dan fazla pencere ile aydınlatılmış geniş ve ferah bir alan sunar. İç mekânda kullanılan 20 binden fazla İznik çinisi, caminin “Mavi Cami” olarak bilinmesinin başlıca nedenidir.
Caminin ana kubbesi 43 metre yüksekliğinde ve 23,5 metre çapındadır. Kubbenin iç süslemeleri, Osmanlı hat sanatının en güzel örneklerini barındırır.
Camiye giriş yapılan geniş avlu, Osmanlı camilerinde görülen klasik revaklı avlu düzenine sahiptir. Merkezde büyük bir şadırvan yer alır ve caminin heybetini öne çıkaran bir başka özelliktir.
Sultanahmet Camii, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesinde yer almakta olup, Osmanlı ve İslam sanatının en önemli örneklerinden biri olarak korunmaktadır. Camide zaman zaman restorasyon çalışmaları yapılmakta ve tarihî dokunun korunmasına büyük özen gösterilmektedir.
Ayasofya Camii
Ayasofya, Bizans İmparatoru I. Konstantin tarafından 532-537 yılları arasında inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedralidir. O dönemde Doğu Roma İmparatorluğu’nun en büyük kilisesi olarak tasarlanmış. Bizans İmparatorluğu’ndan günümüze kadar gelmiştir. Ayasofya, tarihi olaylar, savaşlar ve doğal afetler nedeniyle 3 kez tekrar inşaa edilmiştir. İnşaa edildiği dönemde Doğu Roma İmparatorluk Kilisesi olarak kullanılmaktadır. 1453 yılında İstanbul’un fethiyle birlikte camii olarak kullanılan Ayasofya’nın minareleri inşaasından 1000 yıl sonra eklenmiştir. Eserin günümüze kadar gelebilmesi için Mimar Sinan tarafından sağlamlaştırma çalışmaları yapılmıştır. Ayasofya’nın iki minaresinin mimarı da Mimar Sinan’dır. Ayasofya bugün camii olarak kullanılmaktadır.Ayasofya, geçirdiği bu değişimler boyunca hem Hristiyanlık hem de İslam dünyası için tarihi ve manevi bir simge olmuştur.
Caminin mimari özelliklerine bakarsak; ana kubbesi 55,6 metre yüksekliğinde ve 31,8 metre çapındadır. Mimari olarak gök kubbeyi simgeleyen bu devasa yapı, içeride sonsuzluk hissi uyandırır.
İç mimarisinde yer alan mozaik ve süslemelerde Hristiyanlık dönemine ait Hz. Meryem, Hz. İsa ve melek figürlü mozaikler yapının iç dekorasyonunda büyük önem taşır. Osmanlı döneminde ise İslami hat sanatıyla süslenen büyük hat levhaları eklenmiştir.
Osmanlı döneminde Fatih Sultan Mehmet’in emriyle yapılan minareler cami yapısına eklenmiştir. Mihrab ve minber Osmanlı sanatının zarif detaylarını taşır. Mimar Sinan tarafından yapılan destek duvarları, yapının uzun yıllar ayakta kalmasını sağlamıştır.
Fatih Sultan Mehmet Ayasofya’yı camiye çevirerek Osmanlı’nın en önemli ibadet merkezlerinden biri haline getirmiştir. Osmanlı döneminde birçok padişah burada ibadet etmiş ve buraya sayısız eser kazandırmıştır. Cumhuriyet döneminde müzeye dönüştürülen Ayasofya, 2020 yılında tekrar cami statüsüne kavuşmuştur.
Topkapı Sarayı
Topkapı Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu’nun 400 yıl boyunca yönetildiği ve padişahların yaşadığı en önemli saraylardan biridir. İstanbul’un tarihi yarımadasında, Boğaz’a ve Haliç’e hakim bir konumda yer alan bu simge yapı, Osmanlı’nın siyasi, kültürel ve sanatsal mirasının en güçlü temsilcilerinden biri olarak kabul edilir.
Topkapı Sarayı’nın inşası, İstanbul’un fethinden hemen sonra, 1460 yılında Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet’in emriyle başlamıştır. Yaklaşık 18 yıl süren inşaatın ardından 1478 yılında tamamlanan saray, Osmanlı’nın yönetim merkezi haline gelmiştir. İstanbul’un en eski tarihi bölgelerinden birinde yer alan Topkapı Sarayı, “Altın Boynuz (Golden Horn” olarak bilinen tarihi yarımada ve İstanbul Boğazı’nın kesiştiği noktada; Sarayburnu’nda bulunmaktadır. Doğu roma akropolü üzerinde 700.000 metrekare alanda yer alan bir külliyedir.
Topkapı Sarayı Osmanlı döneminde yönetim evi, padişahın ve şehzadelerin evi olarak kullanılmaktaydı. Osmanlı padişahları, 19. yüzyılda Dolmabahçe Sarayı’na taşınana kadar burada yaşamış ve devleti buradan yönetmiştir. 1924 yılında müze olarak halka açılan Topkapı Sarayı, Cumhuriyet’in ilk müzesi ünvanına sahiptir.
Topkapı Sarayı’nın bölümlerine göz atarsak; saray dört büyük avlu ve bölümlerden oluşmaktadır. Bu avlular ve detaylı bilgileri aşağıda sizler için sıraladık;
Alay Meydanı olarak bilinen Birinci Avlu;
- Sarayın ana giriş kapısı olan Bab-ı Hümayun (Saltanat Kapısı) buradadır.
- Alay törenlerinin yapıldığı geniş bir meydan bulunur.
- Aya İrini Kilisesi ve eski darphane bu avluda yer almaktadır.
Divan Meydanı olarak bilinen İkinci Avlu;
- Babüsselam (Selam Kapısı) ile girilen bu bölüm, devlet işlerinin yürütüldüğü yerdir.
- Osmanlı’nın en önemli yönetim merkezi olan Divan-ı Hümayun (Bakanlar Kurulu) burada bulunur.
- Adalet Kulesi, padişahın devlet toplantılarını gizlice izleyebilmesi için inşa edilmiştir.
Enderun Avlusu, Üçüncü Avlu;
- Babüssaade (Mutluluk Kapısı) ile girilen bu avlu, padişah ve ailesine ayrılmış özel bir bölümdür.
- Enderun Mektebi, devlet adamlarının yetiştirildiği Osmanlı’nın elit eğitim kurumudur.
- Osmanlı hazinelerinin bulunduğu Hazine Dairesi burada yer alır.
Dördüncü Avlu, Sultan’ın Özel Bahçeleri;
- Sarayın en özel bölümlerinden biri olup, İstanbul manzarasına sahiptir.
- Revan ve Bağdat Köşkleri, Osmanlı padişahlarının dinlenme alanlarıdır.
- İftariye Kameriyesi, padişahların Ramazan aylarında iftar açtığı özel bir bölümdür.
Harem Dairesi Osmanlı padişahlarının ve ailelerinin yaşadığı özel bölümdür. Harem’de gezilebilecek önemli alanlar ise;
- Valide Sultan Dairesi, Padişahın annesinin yaşadığı bölümdür.
- Harem Koridorları, saray içinde harem halkının kullandığı geçitlerdir.
- Cariyeler ve Gözdeler Taşlığı, harem kadınlarının zaman geçirdiği avlulardan biridir.
Topkapı Sarayı ayrıca içerisinde bulunan eserleriyle de adeta bir hazinedir. Sergilenen eserlere bir göz atalım;
- Dünyanın en büyük elmaslarından olan Kaşıkçı Elması Osmanlı mücevher sanatının en ihtişamlı örneklerinden biridir ve Topkapı Sarayı’nda sergilenmektedir.
- Üzerinde büyük zümrüt taşlar bulunan Topkapı Hançeri ünlü Osmanlı hançeridir.
- Osmanlı padişahlarının kullandığı altından tahtlar, kılıçlar ve eşyalar burada sergilenmektedir.
- Kutsal Emanetler Hz. Muhammed (SAV)’e ait olan Hırka-i Şerif, Sakal-ı Şerif ve Kadem-i Şerif gibi kutsal emanetler bu bölümde saklanmaktadır.
- Hz. Musa’nın asası ve Hz. Davud’un kılıcı gibi önemli dini eserler burada bulunmaktadır.
- Osmanlı padişahlarının topladığı nadide Çin ve Japon porselenleri, dünyanın en büyük porselen koleksiyonlarından birini oluşturmaktadır.
Yukarıda bahsedilen avlular ve bölümlerin bir çoğu ziyarete açıktır. Harem Dairesi gibi bazı bölümler ise ekstra bilet alınmasını gerektirebilir.
Osmanlı tarihini öğrenmek eserlerine yakından bakmak, bu ihtişamlı geçmişin izlerine şahit olmak isterseniz bu muhteşem simge yapıyı mutlaka ziyaret etmelisiniz
Haydarpaşa Garı
Haydarpaşa Garı, II. Abdülhamid döneminde, Osmanlı’nın doğu ile olan demiryolu bağlantısını güçlendirmek amacıyla inşa edilmiştir. 1906 yılında inşasına başlanan gar, 1908 yılında tamamlanarak hizmete açılmıştır. Garın mimarları Alman mimarlar Otto Ritter ve Helmuth Cuno’dur. Neo-Rönesans mimari tarzında tasarlanan bu ihtişamlı yapı, Almanya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki yakın ilişkilerin de bir göstergesi olmuştur. Gar, Bağdat Demiryolu projesinin başlangıç noktası olarak da büyük stratejik öneme sahiptir.
Denize yakınlığıyla bilinen Haydarpaşa Garı, Venedik’teki birçok yapı gibi suyun içine çakılan her biri 21 metre uzunluğunda olan 1100 ahşap kazıklarla temel yapılmış; üstüne 5 katlı bir yapı inşaa edilmiştir ve yüksek kuleleri ile öne çıkar. Kuleler, Rönesans tarzı detaylarla süslenmiştir. Taş işçiliği ve oyma desenler, dönemin Alman mimarisini yansıtır. Çok sağlam inşa edilmiş olan gar binasının çatısı da ahşap ve klasik Alman mimarisinde çok sık kullanılan bir tarz olan ‘dik çatı’ şeklinde yapılmıştır.
Geniş bekleme salonları ve yüksek tavanlarıyla ferah bir iç yapıya sahiptir. İç mekanda büyük vitray pencereler ve ahşap süslemeler dikkat çeker. İstasyonun peronları, uzun yıllar boyunca hem şehirlerarası hem de uluslararası seferlere ev sahipliği yapmıştır.
Haydarpaşa Garı yaşanan bazı olumsuz olaylar nedeniyle tarihinde birçok kez restorasyona tabi olmuştur. Bunları aşağıda sizler için sıraladık;
- I. Dünya Savaşı sırasında, 6 Eylül 1917’de, Haydarpaşa Garı’nda büyük bir patlama meydana geldi. Cephane taşıyan bir geminin infilak etmesi sonucu gar ciddi şekilde zarar gördü. Daha sonra Osmanlı Devleti tarafından restore edildi ve tekrar hizmete açıldı.
- 15 Kasım 1979’da Independenta adlı Rumen petrol tankeri Haydarpaşa açıklarında bir kuru yük gemisiyle çarpışarak infilak etti. Kazanın etkisiyle Haydarpaşa Garı’nın camları kırıldı ve yapıda bazı hasarlar meydana geldi.
- 2010 yılında ise, Haydarpaşa Garı’nın çatı katında büyük bir yangın çıktı. Tarihi yapının çatısı ve üst katları büyük zarar gördü. O tarihten bu yana gar, restorasyon sürecine alınmıştır.
Halen devam etmekte olan restorasyon süreci sonrası garın hem müze hem de ulaşım merkezi olarak hizmet vermesi planlanmaktadır.
Selimiye Kışlası
Selimiye Kışlası, III. Selim tarafından Nizam-ı Cedid askerleri için inşaa edilmiştir. Kışla görevi görmektedir. İstanbul’un Üsküdar ilçesinde bulunan mimari eser; Kırım Savaşı’nda İngiliz askerlerine tahsis edilmiştir. Florance Nightingale 1854’te Kırım Savaşı’nda yaralanan İngiliz askerlerini tedavi etmek amacıyla Selimiye Kışlası’na gelmiştir. Florance Nightingale’in ve hemşirelerin kaldığı oda bugün müzeye dönüştürülmüştür. Cumhuriyet döneminde de ordu tarafından kullanılmaya devam edilen Selimiye Kışlası; kısa bir dönem Selimiye Askerî Ortaokulu olarak hizmet vermiştir. Selimiye Kışlası günümüzde 1. Ordu Komutanlığı Merkez binası olarak kullanılmaktadır.
Dolmabahçe Sarayı
1856 yılında inşaası tamamlanan Dolmabahçe Sarayı, Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmıştır. Dolmabahçe Sarayı, İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde yer almaktadır. Saray’ın bulunduğu lokasyon “doğal liman” olmasıyla ön plana çıktığından yüzyıllarca liman olarak ve imparatorluk saraylarının bulunduğu lokasyon olarak bilinmektedir. Dolmabahçe Sarayı’nın bulunduğu alan Osmanlı döneminde Hasbahçe olarak anılmış; padişah ve hanedanına aittir. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Dolmabahçe Sarayı, millet ve kamuya açık hale getirildiği duyurulmuştur. İstanbul Boğazı’nın kalbinde yer alan Saray, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ile özdeşleşmiştir. Dolmabahçe Sarayı’nda hayatını kaybeden Atatürk’ü anmak için her 10 Kasım’da Dolmabahçe Sarayı’nda anma töreni düzenlenmektedir.
Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu
Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu, İstanbul’un büyük spor kulüplerinden biri olan Fenerbahçe Spor Kulübü’ne ait bir futbol stadıdır. 50.530 kişi oturma kapasitesine sahip olan spor kompleksinde takımın taraftarlarının lisanslı Fenerbahçe ürünlerini bulabilecekleri bir mağaza ve kulübün tarihini anlatan bir müze bulunmaktadır. Ülker Stadyumu Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Spor Kompleksi, İstanbul’un Kadıköy ilçesinde yer almaktadır.
İstanbul Boğazı
İstanbul Boğazı, Asya ve Avrupayı birbirine bağlayan bir geçit niteliğinde olup 30 kilometre uzunluğundadır. Karadenizi ve Marmara denizini birbirine bağlayan noktadır.
Boğaz üzerinde toplamda 3 adet köprü bulunmaktadır; Boğaziçi Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü. Asya ve Avrupa kıtalarını karayoluyla birbirine bağlayan ilk köprü olarak anılan Boğaziçi Köprüsü (15 Temmuz Şehitler Köprüsü); İstanbul Boğazı’na inşaa edilen ilk asma köprü olarak da bilinmektedir.
İstanbul Boğazı’nın toplam uzunluğu 29.5 km olmakla beraber boğazın derinlik ortalaması ise 61 metre olarak bilinmektedir ancak boğazın en derin alanları 120 metre civarındadır. İstanbul Boğazı’nın en dar olan bölümü Rumeli ve Anadolu Hisarı arasındaki bölümdür ve toplamda 760 metrelik bir genişliğe sahiptir. En geniş bölümü ise 3600 metre civarındadır.
Haliç Altın Boynuz
Dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Haliç, İstanbul’un İç limanıdır. Bizanslılar zamanında Khrysokeras (Altınboynuz) adı verilen bu koya, Osmanlı devrinde Halic-i Konstantiniye de denmiştir. Haliç, sözü geçen iki akarsu kavşağından Sarayburnu- Tophane arasına kadar 8 km kadar uzanmaktadır.
Haliç, Avrupalılar tarafından “Altın Boynuz” olarak bilinmeye devam etmektedir ve bu ismin çıkış yeri bir Yunan efsanesine dayandırılır. Efsane, Kocası Zeus’un güzel İo ile aşk yaşadığını öğrenen baş tanrıça Hera’nın, İo’yu boynuzlu bir ineğe çevirmesi ve başına bir sineği musallat etmesiyle başlar. Sinekten kaçarken başını bir sağa bir sola toslayan İo, toprak parçalarını birbirinden ayırarak derin yarıklar oluşturur ve bu yarıklardan biri de Haliç’tir. Sonrasında İo nihayet kıyıya çıkar ve adını Keroessa ismini koyduğu bir kız çocuğu dünyaya getirir. Kızın adı zamanla “keros” yani “boynuz”a dönüşmesiyle bu isim Keroessa’nın oğlu Byzas tarafından da Haliç adıyla bildiğimiz bölgeye verilir. Sahip olduğu verimlilikten dolayı taşı toprağı altın gibi görülen Haliç’in adına Batılılar tarafından bir de “Altın” eklenmesiyle “Altın Boynuz” olarak günümüze gelmiştir.
Ülker Sports Arena
Ülker Sports Arena, 13.500 kişi kapasiteli, 28 metre tavan yüksekliğiyle büyük bir gösteri alanı olarak tasarlandı. F.Bahçe Basketbol takımının ana sahası olarak bilinen spor kompleksi, sadece spor etkinliklerine değil, aynı zamanda konserlerden tiyatrolara kadar dünyaca ünlü yıldızların sahne aldığı bir gösteri alanıdır.
Çamlıca Tepesi
Üsküdar’ın huzurlu mahallesi Çamlıca, İstanbul’un en eski ve en güzel semtlerinden biri olarak öne çıkar. Yeşille tarihin iç içe geçtiği bu özel bölge, Anadolu Yakası’nın en yüksek noktalarından biri olan Çamlıca tepesi ile ünlüdür. Geleneksel mimarisi ve zarif bahçeleriyle Üsküdar’ın tarihini yansıtan Çamlıca, sakinleri ve ziyaretçileri için bir nefes alma yeridir.
Bu eşsiz semt, Büyük Çamlıca tepesi ve Küçük Çamlıca tepesi olmak üzere iki muhteşem tepeye ev sahipliği yapar. İstanbul’un panoramik manzarasının tadını çıkarabileceğiniz Emaar Skyview’da, yeşilin bin bir tonu ve şehrin manzarası hakkında ziyaretçilerine unutulmaz anlar yaşatır.
Büyük Çamlıca Tepesi’nden İstanbul’un büyüleyici manzarasına hakim olan Çamlıca, şehir hayatının kalabalığından kaçıp doğayla baş başa kalmak isteyenler için ideal bir noktadır. Tarihi yalıları, köşkleri ve serin gölgelik alanlarıyla bilinen bu semt, Osmanlı’dan kalma zarif yapılarıyla da dikkat çeker. Üsküdar’ın bu eşsiz köşesi, Osmanlı sultanlarının ve ailelerinin dinlenme ve avlanma mekanı olarak tarihe geçmiştir.
Bu bölge, Büyük Çamlıca Camii gibi dini ve tarihi yapılarıyla da manevi bir atmosfere sahiptir. Büyük Çamlıca Camii, İstanbul’un manzarasına yeni bir boyut kazandıran muhteşem bir yapı olarak Üsküdar’ın simgesi haline gelmiştir. Klasik Osmanlı mimarisinin modern yorumuyla inşa edilen cami, hem mimari güzelliği hem de manevi huzuruyla ziyaretçilerini etkilemektedir. Caminin avlusundan ve bahçelerinden İstanbul’un panoramik manzarası eşliğinde, ziyaretçiler hem ruhani bir deneyim yaşayabilir hem de şehrin güzelliklerini seyredebilir.
Çamlıca Tepesi ve Büyük Çamlıca Camii, Üsküdar’ın maneviyatını ve doğal güzelliğini bir arada sunan özgün bir bileşimdir. Ziyaretçiler, caminin içindeki zarif süslemeleri ve dışında yer alan geniş yeşil alanları, çiçek bahçelerini ve yemyeşil yürüyüş yollarını keşfedebilir. Aileler, doğa yürüyüşleri ve piknikler için mükemmel olan bu alanda şehir hayatının verdiği tüm yorgunluğu atabilir.
Çamlıca, Osmanlı döneminden kalma tarihi yalıları, köşkleri ve çeşmeleriyle de tanınır. Tarihi dokusu, modern kafelerle ve restoranlarla harmanlanarak, ziyaretçilere hem tarihi hem de çağdaş bir deneyim sunar. Osmanlı sultanlarının av köşkleri ve çeşitli dini yapılar, semtin zengin kültürel mirasının canlı tanıklarıdır.
Doğa yürüyüşleri, piknikler ve ailece keyifli vakit geçirilecek etkinlikler için Çamlıca, Üsküdar’ın sunduğu en güzel mekanlardan biridir. Çocukların oyun alanlarında eğlenirken, yetişkinlerin de tarihi dokuya ve doğal güzelliklere hayran kaldığı bu semt, şehir içinde bir doğa harikasıdır.
Üsküdar’ın bu tarihi mahallesini ve Çamlıca tepesini Emaar Skyview ile gözlemleyebilir, bilet.emaareglence.com üzerinden bilet fiyatlarını inceleyerek ziyaretinizi planlayabilirsiniz. Uygun fiyata sen de bilet al, gerek tarihi yapılarıyla gerekse doğal güzellikleriyle İstanbul Üsküdar’ın bu gizli cennetini keşfet. Şehrin karmaşasından uzaklaşmak isteyen herkesi Emaar SkyView’a bekliyoruz. Çamlıca tepesini ve İstanbul’un göz alıcı manzarasını panoramik açıdan görmek isteyen herkesi, bu merak uyandıran yeni nesil seyir kulesine bekliyoruz!
Manzara rehberini interaktif deneyimlemek için buraya tıklayın.